Arapça'da (latin harfleriyle) "hbl" köküyle gelen ve harekeli olarak "habl" şeklinde telaffuz edilen kelimenin Türkçe karşılığı, "İp" tir.
Yani, "Allah'ın İpi".
Ali-İmran Suresi 103. Ayette Yüce Allah (c.c) buyuruyor ki;
"Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz".
Bu ayet-i kerimede Yüce Allah, Din-i İslam'a /Kur'an'a, yani "Allah'ın İpine" sımsıkı sarılmamızı buyurmuş ve aksi halde parçalanıp, bölüneceğimiz, tefrikaya düşeceğimiz ikazında/uyarısında bulunmuştur. Allah (c.c) ayetin devamında ise; ikazda bulunduklarının daha önce düşmanlık içinde olduklarını, onların kalplerini birleştirdiğini ve verdiği nimeti sayesinde onların "kardeşler" olduklarını hatırlatıyor. Ve yine Allahû Teâlâ, ateş çukurunun tam kenarında iken olanları, oradan kutarmış olduğunu beyan ediyor.
Bu ayeti okuyan herkes muhakkak ki, aynı şeyi anlayacaktır. Ancak, dünya müslümanlarının bugünkü haline baktığımız zaman, bu ayetin bize anlattıklarından ne kadar uzak olduğumuzu görürüz. Parçalanmanın dünyevi ve uhrevi menfaatlerimize zararlar verdiğini bile bile, parça parça olmaktan çekinmiyoruz. Çünkü birbirimize karşı o kadar hırslanmışız ki, gayri müslim zalimlere dahi göstermediğimiz kini, nefreti ve kıskançlığı, çoğu kez birbirimize reva görüyorüz. Bir çoğumuz "kendisiyle ve kendi yanında olanla" övünüp duruyor. "Biz iyi, öteki kötü". Tamam "Ümmetin ihtilafında rahmet vardır." ancak, düşmanlık ve hainlik tabi ki yoktur. Bazen, düşmanlıklarımıza da "rahmet" dediğimiz oluyor; kendimizi kandırmayalım. Hücre bölünmesi gibi hemen bölünüyoruz. Adeta mahalle mahalle bölünmüşüz. Oysa; şanı, şerefi, asaleti ve geleceği ayrılıkta değil; birliktelikte, kardeşlikte aramalıydık. Ümmeti şuculara, buculara bölmemeliydik. Sürekli olarak birbirimizi kötüleyerek "en iyisi, en doğrusu benim" dedik durduk, belki de asırlarca. Maalesef önderlerimiz de bunu yaptı. Bizler de "vardır bir hikmet" diyerek sustuk, kaldık. Elbette müslümanlar "birbirini yıkayan iki el" gibiydi ancak, biz bu iki el gibi olamadık. Hani birimizin ayağına diken battığında, diğerinin canı yanacaktı, ne oldu?
Hucurat Suresi 13. ayette Allahû Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır".
Allah (c.c) bu ayet-i kerimede; insanları, birbirlerini tanımaları için boylara ve kabilelere ayırdığını ve O'nun katında en değerli olanımızın da, "O'na karşı gelmekten en çok sakınanımız" olduğunu bildiriyor. Yani değerlilik ölçüsü, Allah'tan sakınmak.
Hucurat Suresi 10. ayette Yüce Allah (c.c) şöyle buyuruyor :
"Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin".
Ayette; Allahû Teâlâ mü'minlerin "ancak kardeş olduğunu" belirtirken, kışkırtmak bir kenara, arası bozuk olan mü'minlerin bu durumunun düzeltilmesinden, diğer müslümanların da sorumlu olduğunu bildirmektedir.
Bakın, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Allah'ı şahit tutarak okuduğu Veda Hutbesi'nde ne buyuruyor.
"Ey insanlar! "Rabbiniz Bir'dir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanında Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, Kırmızı Tenli'nin siyah üzerine siyahın da Kırmızı Tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır. "Azası kesik siyahi bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabı ile idare ederse onu dinleyiniz ve itaat ediniz".
Bir kişi "biz" dediği zaman, aidiyet olarak öncelikle Muhammed Ümmeti'ni kastetmiyorsa, bizim kardeşliğimiz neyin üzerine bina edilecek? Asabiyet / ırkçılık / grupçuluk ecnebilerin işidir, batıl ve şeytanidir.
Mu'minun Suresi 53. Ayet :
"(İnsanlar ise, din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir".
Mü'minler elbette inançlarını parçalayıp, gruplara ayrıldıktan sonra, ellerinde olanla sevinmeye başlarlarsa, bu ayetin işaret ettiği kimseler gibi olurlar.
Numan ibni Beşir (r.a)'den rivayet edildiğine göre, Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar."
Ayrıca yine bir Hadis-i Şerif'te Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz".
Aklımda kalanlardan vermiş olduğum örnek ayet ve hadisler, elbette ki konumuzun izahı için yeterlidir. Ama bilmek, "akletmek" için yeterli olmuyor maalesef. Müslümanlar olarak, bu bilgiler üzerinde mutlaka tefekkür etmeli ve kardeşlik hukukumuzu geliştirmeliyiz.
Bizler nefsimize fazlaca meyletmemizden dolayı, zaman zaman akletmekte zorluk çektiğimiz için, bizden öncekiler gibi biz de, bu durumumuza karşılık, (Allahualem) ağır bir imtihandan geçeceğiz. Allah'ın hükmü kesindir. Biz unuturuz, ancak Allah (c.c) unutmaz. Çünkü O, "El-hafîz" dır.
Bu günlerde, dünyada yaşanan gelişmeler, sanki bu büyük imtihanın bir habercisi gibi duruyor.
Ahmet LALBEK
Misafir