
DİPLOMASİ BİR YERE KADAR, BİZE NÜKLEER SİLAH LÂZIM
"Yeryüzünde kaç tane nükleer savaş çıktı?" diyenlerimiz olabilir. Fakat bugünün bir de yarını olduğunu unutmamak gerekir. Ayrıca; nükleer silahın "caydırıcılık" özelliği, belki şu an itibariyle kullanım ihtimalinden daha acil bir rol oynamaktadır. Hemen daha dünkü Ukrayna krizinden yola çıkarsak, Rusya'nın sıkıştığı her anda nükleer silahlarını hatırlattığını hepimiz gözlemledik, öyle değil mi? Ayrıca Türkiye olarak biz ne diyoruz? "Evet bizim nükleer silahımız yok ama Nato müttefiklerimizde bu silahlardan var." Bu doğru; ama Nato müttefiklerimizle ebed-müddet bahar (ki mevcut durum pek de öyle sayılmaz) yaşayacağımızın bir garantisi var mı? Müttefiklerimize şu ana kadar hangi konularda kendimizi tam olarak anlatabildik? Şu sıralar Mültecileri ağırladığımız için bize "cici" gözükmeye çalışıyorlar, (Şansölye Merkel gibi) hepsi bu. Öte yandan, nükleer silah sahibi ülkelerin "Diplomasi Gücünün" diğerlerine göre daha fazla olduğu da çok açık. Ben buna "Zayıf konvansiyonel diplamasi ve güçlü nükleer diploması" diyorum. Gelelim bu konunun Uluslararası (varsa) hukuki boyutuna. Evvelâ; uluslararası hukuk, evrensel nitelikli/kapsayıcı olmalıdır. Ayrıca; eğer tek bir dünyamız varsa, bunun da tek bir tane hukuku olur. "Hukuk aklı" bunu gerektirmez mi? "Efendim bu silahlar -ehil ellerde- olmalı." diyorlar. O halde; 1945'te Japonya'nın Hiroşima ve Nagasaki şehirlerine atom bombası atanlar "ehil değillermiş" demek ki. Demek onlar şimdilerde ehil oldular ki, ellerinde yine nükleer silahlar var ve hem nicelik, hem de nitelik açısından eskisinden çok daha gelişmiş durumda. (Örnek : Hidrojen bombaları).
Nükleer silah "dengesizlerin elinde olmayacaksa, önce onlar bırakmalıdırlar. Çünkü dünya savaşlarında milyonlarca insanın ölümüne neden olanlar bizim değil, onların delileri/dengesizleriydi. Bu silahları ellerinde bulundurması gerekenler, dünyaya merhamet gözüyle bakan vicdanlı insanlar olmalıdır. Kendi topraklarına ulaşmasınlar diye mültecilerin botlarını batıran, işkence yapan ve değerli eşyalarına el koyan zalimlerden olmamalıdır. Bilinmelidir ki; nükleer gücün, zalimlerin elinde oluşu bir felâket olacakken, salih müslümanların elinde oluşu, barışa ve kardeşliğe ciddi katkılar sağlayacaktır. Bu dileklerim sadece Türkler için değil, "İslam Kardeşliği Hukukunu Bilen" tüm müslümanlar için geçerlidir.
"Peki İran ve Kuzey Kore örneğinde olduğu gibi; muhtemel bir nükleer silahlanma girişiminde Türkiye'ye ambargo uygulanırsa, ne olacak?" diye sorulabilir. Her ambargoyu by-pass edecek bir formül vardır mutlaka. İran ve Kuzey Kore kendilerine uygulanan ambargoya teslim mi oldular sanki? Bu arada, tabi ki "İstikbâl ambargodan daha önemlidir". Barış zamanın da, silahlanmanın kıymetini anlayamazsak, savaş zamanı herşey için çok geç olabilir. Savaş kaza gibidir, her an gelebilir. Dünyanın şu andaki görünümü, ülkelerin bundan sonraki süreçte sulh ve risk hesaplarından daha çok, savaş hesaplarına meyilli olunacağı fikrini uyandırıyor. Bu silahların yayılımından daha çok , bunuların muhtemel kullanımlarının nasıl olacağı/olması gerektiği konusuna kafa yorulacağı bir döneme girmemiz çok uzak bir beklenti/öngörü sayılmaz. Bu ortamda nükleer silah edinmekten daha çok, nükleer silahların kullanımı noktasındaki hususiyetler/hassasiyetler ön plana çıkacaktır.
Dinimiz bize, "Düşmanın silahıyla silahlanın" diyor. Bunu yapmak istersek, sözde "dünya barışı" gibi, süslü/bezeli kelimelerle önümüzü kesmek isteyenler olacaktır. Uzun atla gitsin onları.
Ahmet LALBEK / 11.02.2016
Misafir