O kadar yalnız ve kalabalık ki içim...Eksik olan şeyi arar dururdum yıllardır,nafileymiş ,yeni anladım.Eksik olan benmişim,benliğimmiş, kendimmiş.
Sanki ruhum sıkışıp kalmış karanlık bir köşede.Etrafı seyrediyor cam bi duvarın arkasından.Üzülüyor, ağlıyor,feryat figan derdini anlatıyor; duymuyorsunuz.
Aç bi şeyler var bünyemde,adını hala koyamadığım.Adını başka birinin koyacağını sandığım,yanıldığım, tanıdığım bir şey...Benim olan bir şey...
Hiç sevdiğim birini kaybetmeden daha üzüntüden ölecek gibi hissediyorum.Sonra düşününce hiç kimseyi aslında sevmediğimi görüyorum.Sonra sevememe nedenin olan duvarlarımın ardına geçip ağlıyorum.Duvarların ardında ağlamak...Niye ağlamayı güçsüzlük olarak görüyorum?En çok ihtiyacım olan şeye karşı önyargımdan dolayı o dört duvarı akvaryuma çevirip gözyaşımda boğuluyorum."İmdat" demeye ne gücüm ne yüzüm var; hoş olsa ne olacak,insanlar sağır, korkunç, acımasız...
Kalbim ağrıyor.Sanki bir organ değil de bir yük,ona sahip olmak sadistçe,ona sahip birini aramak anlamsız...
Kalbimde yaşamak istiyorum,onarmak istiyorum faça izlerini.İzlemek istiyorum kendimi.
Kalbim çok ağrıyor azizim, şikayetçiyim.
Yıllanmanın tek şartının yıllar olduğunu sanardım.Ne yıllar ne yaşanmışlıklar...Yıllanmanın yılmanın tek şartı senmişsin,yüklerinmiş.Hep kurtul der ya kitaplar yüklerden...
Benim yüküm kalbim... Nasıl kurtulacağım?
Misafir