Daha önce birçok yerde de söylediğim, yazdığım gibi kendimi hiçbir zaman bir Ak Partili olarak görmedim. Bunu taktik olarak söylediğim iddia edilse de gerçekten de samimi olarak söylüyorum, değilim. Kişisel olarak ne hayat görüşümü yansıtıyor ne de aynı birçok temel konuda hassasiyetleri paylaşıyorum.
Hatta bu parti ve kökleri bana bayağı uzak. Yabancısı olmasam da fikren uzak. Rahmetli Erbakan’ı hiçbir zaman sevmedim mesela, 28 Şubat öncesi irtica muhabbetine benzin döktüğünü düşünüyordum. Erdoğan’ın, Gökçek’in belediye başkanlıklarını kazandıklarında “ulan bu dafa hakikaten şeriat geliyor galiba” diye düşündüğümü de saklamayacağım. Bildiğin endişelenmiştim.
Arkadaş çevrem de benimle aynı endişeleri paylaşıyordu. Öyle bir imam hatip geçmişim, cemaat şeyim de olmadı. Abdullah Gül, Kutan’a karşı parti başkanlığı için aday olduğu süreçte bölünüyorlar diye sevinmiştim hatta. Yani baya bir şeydim.
Ailem ise genel olarak memnundu. O seçimlere kadar evde ANAP’a oy atılırken ilk defa yarı yarıya bir değişim yaşandı. Evde bildiğin "bir de bunları deneyelim" sesleri duyuluyordu.
Sonraki süreçte Ak Parti kurulup seçimler geldiğinde ben yine ANAP’a oy vermiştim ama Ak Parti tek başına iktidara geldi.
Sonra ne olduysa oldu.
Söylemler gayet yumuşamış, hatta baya liberal politikalar izlenmeye başlamış, AB ile temaslar, özelleştirmeler, ekonomideki iyi haberler, içerideki açılımlar, Kürt sorunu, demokrasi sorunu, işkenceye sıfır tolerans, “laiklikten korkmayın, bize yanlış anlattılar” minvalindeki sözler, azınlıklar filan derken baya bir sempati duymaya başladım ama hala da desteklemiyordum. Ortada büyük bir takiye olabilirdi neticede.
Ne zaman ki bütün bu batıya dönük politikalara rağmen statüko, ‘seküler güçler’ devreye girdi, demokrasi dışı müdahaleler başladı, Gen. Kur. Bşk. ‘nı çıkıp ‘ayar’ vermeye girişti ben de Ak Parti’yi desteklemeye, reformları övmeye başladım.
Gayet sağlıklı, bilinçli bir süreçti yani. Bir parti desteğini nasıl artırır, daha çok insana nasıl ulaşır sorularının cevabıydı adeta Ak Parti.
Desteklemeye destekliyorum, 5-6 seçimdir Ak Parti’ye oy atmama rağmen kendimim hala da Ak partili olarak görmüyorum ama. Aslında göremiyorum. Çünkü bana yabancı gelen, taban tabana zıt düşündüğüm bir sürü konu var;
Mesela inançlı biri olmama rağmen kişisel hayatımda din o kadar da büyük bir yer tutmuyor. Herkesin istediği gibi dini yaşabilmesini savunmakla birlikte dini eğitim veren bu kadar çok okulun açılması bana masumca gelmiyor. Halbuki din eğitimini devlet vermemeliydi, DİB de neyin nesiydi? Devlet denetiminde kuran kursları ile gayet halledilebilir olmasına rağmen bu her mahallede imam hatip ortaokulları açılmasına, dönüştürülmesine gerek yoktu.
Yaşam tarzına müdahale konusunda da sıkıntı olduğunu düşünüyorum, elinde bulundurduğu yerel yönetimler alkollü içecek satışı yapacak işletmelere ruhsat vermiyor. Kabul etmeseler de bu bir gerçek. Alkol tüketimi ile ilgili düzenlemelerin doğru olduğunu düşünüyorum ama bu çok farklı bir şey.
Genel olarak dış politikada da yanlış yapıldığını düşünüyorum. Gücünün çok ötesinde hamleler yapılıyor. Belki doğru hamleler ama biz öyle süper güç filan değiliz. Türkiye, yine aynı politikaları izleyip daha geride durabilirdi. Bunları kabul ettirmek için henüz erken olduğunu düşünüyorum.
Osmanlı muhabbeti de beni hiç sarmıyor. Osmanlı’nın neyinin özlendiğini anlamıyorum. Sultanlık, devlet yönetimi mi çok iyiydi, adalet mi tadından yenmezdi, yerel yönetimler mi, insan hakları mı, neyi özleniyor? sanatı, mimarisi ise özlenen elinden tutan yok ki şimdi de yapabilirsin.
Özlenen elbette o güçlü zamanları, sahip olduğu topraklar filan ama bunları ne kimse bize geri verir ne de buraları almaya hakkımız var artık. Dünya o dönemdeki dünya değil. Öyle olsaydı Obama şimdi hepimizin başkanı olurdu. Dünyada belki iki tane devlet kalırdı. Geçmişimizi inkar edelim demiyorum tabii, günümüzü konuşalım.
İşin özü Ak Parti, kendisi gibi olmayan ama kendisine oy veren bir sürü seçmen olduğunu unutmamalı. Bu insanları kendisine oy verme sebeplerini ortadan kaldırmaması lazım. Partiye tek bir tonun hakim olması kaybettirir.
Mısır, Rabia meselelerini getirip seçimlerin ana teması yapılması, mitinglerde durmadan çalan arapça ağıtlar, melodilerin oyu artırmada bir faydası olduğunu sanmıyorum. Benim için Mısır'da yaşananlar bir iç mesele değil, seçimlerin konusu hiç değil. Myanmar da değil, Filistin de değil. Evet, tepki göstermeliyiz, yardım göndermeliyiz, STK'lar yürüyüşler yapmalı filan ama o kadar.
Bu kadar oralara odaklanan bir Ak Parti, sanki 13 yıl önce çıkardığı gömleği tekrar giyiyormuş havası veriyor.
Ak Parti köklerine dönmemeli, o politikalarla büyümedi bu parti. Çok sivri cümleler ama gerçek bu.
Hayatımda bir kere mitinge gittim , Ak Parti’nin son seçimde Maltepe’de düzenlediği büyük İstanbul mitingine ve bu arapça şarkılar yüzünden büyük şok yaşadım. Benim burada ne işim vardı? Son yıllarda kendimi Ak Parti’ye en uzak hissettiğim gün oldu
Bu durumu anlamakta zorlanabilirsiniz belki ama işte dikkat çekmek istediğim nokta da tam olarak bu zaten. Herkes “dava adamı” filan değil. Daha rasyonel düşünen, ekonominin, ülkenin gidişatına bakan büyük bir kitle de bu partiye oy veriyor. Ve bunlar için kimin yaptığından ziyade neyin ne kadar yapıldığı önemli.
Daha iyisi bulduklarında çekip giderler.
Kendimden biliyorum.
Misafir