Cumhuriyet tarihimizin en kritik halk oylamasına sayılı günler kala Evet ve Hayır kanatlarının çıkmaza sürüklendiği birkaç değişiklik üzerine kafa yormak ve anlaşılabilir dilde aktarmak istedim. Son yazımda da hususiyetle belirttiğim gibi meseleyi partisel yada ideolojik gözle değil tamamen maddeler üzerinden ve hukukçu gözüyle değerlendirmeye özen gösteriyorum.
KUVVETLER AYRILIĞINDA YASAMA – YÜRÜTME İLİŞKİSİ
MEVCUT SİSTEMDE DURUM NE ?
Halk,genel seçimler ile yasamayı oluşturan mecliste milletvekillerini görevlendiriyor. Milletten yasama görevini devralan vekiller ise kendi aralarında bir Bakanlar Kurulu ve Başbakan görevlendirerek,Cumhurbaşkanının onaylaması ile yürütme kanadını kuruyor.
Kuvvetler ayrılığı ilkesi uyarınca iki ayrı kol olması gereken yasama ve yürütmenin iç içe geçtiğini görüyoruz. Daha da somut tabirle,yürütme erki yasama erkinin doğurduğu bir çocuk haline geliyor. Burada toplumun yürütme erki ile dolaylı bir ilişkisi söz konusu; yani halk kendisini idare edecek insanları seçmesi için yasamaya yetki veriyor,yasama erki de kendi içerisinden yürütme erkini kuruyor. Dolayısıyla parlamenter sistemde bir kuvvetler ayrılığı ilkesinden bahsedebilmek mümkün değil.
GETİRİLMEK İSTENEN YENİ SİSTEMDE DURUM NE ?
5 senelik görev süresi sonunda,genel seçimlerle halkın oylamasına sunulacak 2 ayrı pusula olacak. Halk ; önüne koyulan bir pusulada kendisini idare edecek olan yürütme erkini seçmek için aday olan isimlerden birine,diğer pusulada ise bu isimleri denetleyecek ve yürütme görevindeki sınırlarını çizecek olan yasama erki için adaylığını koyan vekillere oy verecek.
Dolayısıyla yeni sistemde insanlar gerek yasama erki ile,gerek de yürütme erki ile doğrudan temas kuracak. Halk,kendisini yönetecek insanları seçmeleri için yasamayı oluşturan meclise yetki vermek yerine,bu insanları bizzat kendisi seçecek. Ayrıca yürütme erki,yasama erkinin içinden çıkarak değil de,meşruiyetini doğrudan halktan alacağı için yasama ve yürütme birbirinden tamamen ayrılarak bir demokratik toplum gereği olan “Kuvvetler Ayrılığı İlkesi” esasen şimdi yürürlüğe girecek.
YARGI ERKİ
Hayır cephesinin yeni sisteme ilişkin en temel hassasiyetlerinden biri yargıda yapılacak değişiklikler. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na yapılacak atamalarda birtakım değişiklikler mevcut.
Anayasa Mahkemesi atamalarına ilişkin,tasarıda siyasi nitelikte değişen bir husus yok. Yalnızca 15 Temmuz sonrası askeri yargıya son verilmek istenmesi nedeniyle artık Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdari Mahkemesi kaldırılacağı için; bu iki mahkemenin daha evvel AYM’de sahip olduğu 2 koltuk da işlevini yitiriyor ve dolayısıyla Anayasa Mahkemesi üye tam sayısı 17’den 15’e düşüyor.
HSYK’da ise köklü bir değişiklik söz konusu. Mevcut sistemde 22 üyeden oluşan Kurul'un,paketle birlikte 13 üyeye düşmesi öngörülüyor. Böylelikle Anayasa tasarısı kabul edilirse,son 7 sene içinde HSYK yapısı üçüncü kez değiştirilmiş olacak.
*12 Eylül 2010 referandumu öncesi
HSYK, Yargıtay ve Danıştay’ın seçtiği 5 üyeye Adalet Bakanı ve Müsteşarının katılımıyla 7 kişiden oluşurken,
*12 Eylül 2010 referandumu sonrası
Cumhurbaşkanı’na hukukçu öğretim üyeleri ile serbest avukatlar arasından 4 üye atama yetkisi verilmiş,
Adalet Bakanı ve Müsteşarının tabii üyeliğine devam edilmiş,
İlk derece adli hakim-savcılardan 7,ilk derece idari hakim-savcılardan 3,Yargıtay’dan 3,Danıştay’dan 3,
Türkiye Adalet Akademisinden 1 üye ile, üye tamsayısı 22’ye çıkartılmıştı.
*Yeni Anayasa Pakedinde ise
Üye tamsayısının 22’den 12’ye düşürülmesi hedefleniyor.
Cumhurbaşkanı’nın 4 üye atama yetkisi sayı olarak korunurken,içeriği değiştiriliyor.
4 üyenin;
2'si hukukçu öğretim üyeleri ve serbest avukatlar arasından,1 tanesi adli yargı hakim-savcıları arasından,1 tanesi de idari yargı hakim-savcıları arasından seçilecek.
• Adalet Bakanı Kurul Başkanı sıfatıyla üyeliğine devam ederken,Müsteşar sadece Bakan’ın katılamadığı toplantılara katılacak. Burada yürütme erkine yönelik bir kısıtlama görüyoruz.
• Geriye kalan 6 üye içinse ilk defa yasama organı TBMM devreye sokuluyor.Meclis,yapacağı oylama ile;Yargıtay’dan 3,Danıştay’dan 1,hukukçu öğretim üyeleri ve serbest avukatlar arasından da 2 üye atama yetkisine haiz olacak.Ayrıca Kurul’un ismi HSYK’daki Yüksek ibaresi kaldırılıp sadece "Hakim ve Savcılar Kurulu" olacak.
Cumhurbaşkanının atayacağı 4 üyenin nitelik sınırlarının daraltılması ile Adalet Bakanı Müsteşarının daimi üyelikten alınması HSYK yapısında yürütme erkinin müdahalesi olanağını sınırlayan bir düzenleme. Bunun yanında Yüksek Mahkemeler Yargıtay ve Danıştay’dan 3 üye ile öğretim üyeleri ve avukatlar arasından 2 üye ile toplam 5 üyenin atanmasının doğrudan TBMM’ye bırakılması yasamayı güçlendirme adına cesur bir adım.
YENİ YASAMA KÜLTÜRÜ
Yeni sistemin en büyük kazanımının ülkemize katacağı yeni bir yasama kültürü öngörüyorum. Yazının başında belirttiğim gibi bugüne kadar yürütmeyle iç içe geçmiş bir meclisimiz vardı.
Bunun iki yönlü dezavantajlarını yaşadık,yasamanın yürütmenin yükünü sırtladığı günleri gördük,son 15 yıllık AK Parti iktidarı gibi. AK Parti bir lider hareketi olduğu için ve devamlı tek başına iktidar başarısını gösterebildiği için genel itibariyle vekillerin vasıf ve niteliklerinden ziyade hareketin lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın insiyatifleri doğrultusunda hareket eden bir meclisimiz vardı. Sayın Erdoğan hareketin lideri ve aynı zamanda yürütmenin de başı olarak yasamanın yürütmeyle iç içe olması dezavantajını tek başına iktidar sayesinde lehine kullanabildi. Ancak her zaman lider bazlı partiler yürütmede olacak,hatta tek başına iktidar olabilecek diye bir garanti ya da şart söz konusu değil.
Zaman zaman yasamanın yürütmenin önüne set çektiği günleri de gördük. Kolay hatırlanması adına yakın tarihten 2 örnek anımsarsak ; 1 Mart 2003 Tezkeresinin yürütmenin meclisten geçirmeye yönelik irade göstermesine rağmen,hatta bizzat Sayın Erdoğan’ın geçmesi yönünde iradesini beyan etmesine rağmen AK Parti vekillerinden de gelen hayır oylarıyla tezkere meclisten geçmemiş,yasama yürütmenin önüne set çekebilmişti.
Bir diğer yakın örnek, tarihimize 367 rezaleti olarak geçen,Sayın Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı seçim turunda,eşinin başörtüsü hasebiyle CHP grubunun meclisten çekilme kararı alarak oylamaya katılmaması ve toplantı yeter sayısının sağlanamamasını hatırlayabiliriz. 27 Nisan muhtırasını da dahil edersek,yasamanın yürütmenin önüne set çekmesinden ziyade demokrasiye kazdığı bir hendek olarak bile tabir edebiliriz. Yeni sistemde koalisyon endişesi taşımayan,milleti temsilden çok iktidardan pay kapabilme hevesiyle meclis sıralarını dolduran parti grupları yerine,artık sadece halkın istek ve ihtiyaçlarına yönelmek mecburiyetinde olan ve mesaisini temsil yükümlülüğüne harcamaya yönelen vekillerimiz olacak.
Bu noktada yeni sistemden beklentimi de dile getirmek istiyorum. Yasamada bahsettiğim olumlu değişimlerin tam anlamıyla karşılık bulabilmesi için,artık seçim barajlarının düşürülmesi ya da kaldırılması ve dar bölge seçim sistemine geçmemiz gerekiyor. Oy potansiyeliyle yürütmeye sahip olmaya yönelik bir iddiası bulunamayan ancak toplumda hatrı sayılı bir karşılığı mevcut birçok parti mevcut. Madem artık yasama sadece kendi görevine yönelecek; artık bu partilerin de,yakın ideolojideki partilerle uzlaşıp koltuk paylaşma mecburiyetinde kalmadan meclise girebilmesi ve temsil ettiği etnik,ideolojik vb. grupların seslerini topluma duyurabilmesi gerekir. Öyle zannediyorum ki zaman içinde bu eksiklik de giderilecektir.
Misafir